ROTAMIZ KONFOR ALANIMIZIN DIŞI
Merhaba; öncelikle uzun
süredir izlemekte olduğum ve benim için çok değerli olan Naviga’nın sayfalarından
sizlerle buluşuyor olmanın tarif edilemez heyecanını sizlerle paylaşmak
isterim. Bu köşede sizlerle yelken ve kişisel gelişim konularını irdeliyor
olacağız.
İzninizle öncelikle kendimden
bahsedeyim. Ben Emre. 1980 doğumluyum. Eğitim hayatım sonrasında hepimiz gibi
bir iş bulup “hayata atılmak” istedim. Anadolu Grubu’na Management Trainee
olarak girdim. Orada Finans, İş Geliştirme, İç Denetim ve İnsan Kaynakları
alanlarında rotasyona tabi oldum. Sonrasında, Efes Pilsen Satış ve son olarak
da Pazarlama Direktörlüğü’nde görev aldım. Birçok disiplinde çalışma ve farklı
alanlarda tecrübe edinme şansım oldu. 2013 yılında çok sevdiğim Efes ile olan
profesyonel ilişkime bir nokta koyma kararı aldım ve şu anda kendi danışmanlık
firmamı yönetiyorum.
Tüm bunlara zaman harcayıp,
toplumsal normların bize dikte ettiği kriterlerde bir adam olmaya çalışırken
1999 yılında tanıştığım yelken sporuyla da ilgilenmeye özen gösterdim. Ancak,
bu sporu tam anlamıyla hayatıma sokabilmem kendi teknemi satın aldığım 2010
yılını buldu. 6 ay içerisinde yat yarışlarında lisanslı olarak yarışmaya
başladım. 2013 yılında ise Atlantik
Okyanusu’nu geçme hayalimi gerçekleştirdim. 2014’ün şu günleri itibariyle de
12.000 deniz mili üzerinde yol yapmış biri olarak yelkene ve denize olan sevdam
devam ediyor. 3,5 yıllık bir süre zarfı için çekirdek ailesinde denizci bile
olmayan biri olarak güzel bir performans. Öyle değil mi?
YELKEN VE KİŞİSEL GELİŞİM
Dediğim gibi, hayatım boyunca
direkt ya da dolaylı olarak bana dikte edilen hayatı gerçekleştirmek için didinip
durdum. Bu süre zarfında hiçbir zaman “kendi arzuladığım” hayata odaklanamadım.
İlkokuldan, Mastıra toplam 20 sene boyunca eğitim aldım. Bunun dışında
profesyonel hayatta birçok kurumsal eğitim ve kişisel gelişim programlarına
dahil oldum. Ama, şunu gönül rahatlığıyla söylemeliyim ki, yelkenin bana
kişisel gelişim adına katkısı bahsetmiş olduğum süreçlerden çok daha farklı ve
verimli oldu.
Ben yelkenin kişisel gelişim
alanındaki rolüne çok derinden inanıyorum. Hatta, kurmuş olduğum danışmanlık
firmamda da yelkeni merkezine alan Marka-İşveren Markası İletişimi ve Kurumsal
Gelişim modellerimizle müşterilerimize değer katıyoruz.
Biraz önce de söylediğim
gibi, bu köşemizde sizlerle her ay ayrı bir başlık altında yelken ve kişisel
gelişim konuları hakkındaki düşüncelerimi paylaşacağım. Bu ayki konumuz; yelken
ve konfor alanı.
KONFOR ALANI
Her insan, doğduğu andan
itibaren bir güven ve düzen çemberinin içinde yaşamaya başlıyor. Dikkat
ederseniz, bu çemberde her şey sistematik. Riskler tanımlanmış ve öngörülebilir
durumda. Zira, amaç riskleri minimize etmek. İnsan bu güven çemberi içinde
yaşamaya başladıktan sonra, buradan çıkması da zamanla zorlaşıyor. Ben buna
konfor alanı diyorum. İş bununla da kalmıyor… Etrafımızdaki herkes benzer ya da
aynı çemberin içinde yaşıyor. Ve tahmin edersiniz ki, bu nedenle insanların
birbirlerinden farklılaşması zorlaşıyor.
Konfor alanı konusu o kadar
kritik bir konu ki, çok uzun zamandır
üzerine felsefi olarak kafa yorulmuş. İlk olarak M.Ö. 380’li yıllarda Eflatun
tarafından kaleme alınan Cumhuriyet
adlı eserde bulunan Mağara Benzetmesi’nde
bile karşımıza çıkıyor. Aslında, bu kadar eskiye odaklanmaya gerek yok. Popüler
kültür sineması konfor alanımız dışındaki değerler ve o alana adım attıktan
sonra gelişen, dünyayı değiştiren olaylarla dolu. Örneğin; Lord of the Rings ve
Matrix serileri… Ana kahramanlar alışık oldukları sistemden dışarı adım atma
kararı alıyorlar, yeni şeyler ve kendi
potansiyellerini keşfediyorlar. Sonrasında da dünyayı değiştiriyorlar.
Bunları bir kenara koyup
dünya tarihine baktığımızda da şu anda ismini hatırladığımız birçok kişinin bu
filmlerdeki kahramanlar gibi konfor alanlarını arkalarında bırakarak inançları
doğrultusunda hareket ettiğini görüyoruz. Örneğin Gandhi ve Atatürk. Her ikisi
de ellerindeki unvanları, rahat şekilde yaşayabilecekleri yaşam şartlarını
kabul ederek, mevcut hayatlarına devam etmiş olsaydı, bugün dünyada Hindistan
ya da Türkiye Cumhuriyeti olmayacaktı.
Kapsamımızı daha da
küçültelim. Eğer bir gün Sadun Boro rahatını bırakıp yollara düşmeseydi,
Türkiye denizciliği bu noktalarda olur muydu?...
YELKEN VE KONFOR ALANI
Peki nedir bu konfor alanı ve
yelken konusu? Bu konuya kendi tecrübelerimden, yapmış olduğum etüdlerden ve
müşterilerimizle gerçekleştirdiğimiz işlerden yola çıkarak değinmek istiyorum.
Tekneniz marinaya bağlıyken
bir konfor alanı içinde yaşarsınız. Marinalarda kurulmuş olan yapılar ve
sistemler öngörülebilir risklere karşı tekneleri korumak üzere tasarlanmışlardır.
Ancak, bir teknenin varoluş nedeni marinaya ömür boyu bağlı kalmak ve kekamoz bağlamak
değildir. Ne zaman ki marinayı ardınızda bırakır ve denize açılırsınız, artık
konfor alanınızı geride bırakmışsınızdır.
Konfor alanından çıkmak,
güvensiz ve tehlikelerle dolu bir olgu olarak anlaşılmamalı. Sonuçta hepimiz
seyir öncesinde hava raporlarını kontrol ederiz. Buna göre tüm seyir ve
güvenlik unsurlarını elden geçirir, bazı durumlarda ise geliştiririz. Ancak,
bir denizci yelkenler fora denize açıldığında konfor alanını terk eder.
Daha iyi anlatabilmek adına
otomobillerden bir örnek verelim. Bir arabanız var, kontağı çeviriyor ve yola
çıkıyorsunuz. Etraftaki coğrafi koşullar ne olursa olsun, yollar asfaltlanarak
aracın ilerlemesini konforlu kılacak şekilde düzenlenmiş. Şeritler, trafik
ışıkları ve tabelaları tüm yolculuğunuzun güven içinde gerçekleşmesi adına size
ve diğer araç kullanıcılarına rehber oluyorlar. Seyahat sonunda varacağınız
yere ulaşıp, kontağınızı kapatıyorsunuz.
Denizlerde akış böyle olmuyor.
Denize açıldığınızda size yol gösteren bir şerit yok. Tabelalar sizleri
ve
diğer deniz araçlarını yönlendirmiyor. Elinize haritanızı alıp, rotanızı
çalışıyorsunuz. Ayrıca rotanız, yani aracınızı sürdüğünüz yol coğrafi şartların
birebir etkisine maruz kalıyor. Örneğin, sabit rüzgarınız Poyraz’dan esiyor
diyelim. Siz seyir unsurlarınızı buna
göre ayarladınız ve hedefinize doğru yol alıyorsunuz. Ama, iki ada arasından
geçerken rüzgarınız bir anda yön değiştiriyor ve siz buna ayak uydurmak zorunda
kalıyorsunuz. Öyle cruise control’u açıp, ayağı gazdan çekme lüksünüz yok. Her
zaman etrafınızı gözlemleyip okumaya çalışıyorsunuz. Bazen de, sakin seyir
yaptığınız deniz bir anda off-road pistine dönüşüyor. Tahmin edebileceğiniz
gibi, arabanızdaki gibi off-road pistten çıkıp asfalt yola sapma lüksünüz yok.
Deniz size hangi pisti sunarsa, ondan devam etmek durumundasınız.
Şimdi gözlerinizi kapayın
lütfen. Bir yelkenci olun ya da olmayın; kendinizi marinadan ayrılan bir
teknenin dümeninde ya da mürettebatında hayal edin. Her türlü seyir ve güvenlik
hazırlığınızı yapmışsınız. Ancak, içinizde bir heyecan var. Adrenalininiz
yükseliyor… Çok güzel bir his değil mi? Yaşadığını hissettiriyor insana. Bu
heyecan sizi bekleyen belirsizliklerin meyvesidir. Benim yelkenin aslında hepimize
alışık olduğumuz güven çemberinin dışına çıkmamız konusunda tecrübeler
yaşattığını iddia etmemin temeli de budur.
Dediğim gibi, yelken bana
sportif unsurlar dışında birçok şey kattı. İşte bunların temeli her denize
açılışımın konfor alanım dışına yaptığım bir seyahat olduğunu düşünmemden
geçiyor. Seyir halinde, kimse size “sen şöylesin, sen böylesin” gibi didaktif
yaklaşımlarda bulunmuyor, sizi pohpohlamıyor. Gerçekte neyseniz, elinizdeki de
o oluyor. Orada, tüm sosyal kimliklerinizi ardınızda bırakıyor ve kendiniz
oluyorsunuz. Örneğin; ben evde bir eş, işte bir iş adamı, yeğenlerimin yanında
da bir dayıyım; ama, denizde tam anlamıyla kendim olabiliyorum. Güçlü olduğum
noktaları daha objektif olarak değerlendirebiliyor, zayıf noktalarımı da kabullenebiliyorum.
Kabullenmemem ve denize blöf atmam mümkün olabilir mi? Sizce deniz, bu blöfü
görür mü? Aslında N.D. Walsch’un da dediği gibi “gerçek hayat, konfor
alanımızın bittiği yerde başlıyor”.
Denizdeki her seyahatim, sadece
yeni lokasyonlar keşfettiğim bir yolculuk olmuyor. Katettiğim her deniz mili benim
kendi içime yaptığım samimi, dürüst ve kişisel keşiflerle dolu bir süreç
aslında. Orası benim için bir okul, derslik. Karaya bağlanma ise bir sonraki
dersi heyecanla beklediğim teneffüs alanı... Kendimi artılarımla, eksilerimle,
korkularımla, heyecanlarımla daha iyi tanıyabildiğim yer… Limitlerimi test
edebildiğim bir hayat tarzı. Yelken… Hayatın ta kendisi…
Yelkenler fora arkadaşlar…
Rotamız konfor alanımızın dışı…
Sevgi ve Saygıyla,
Emre Başkan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder