Ama, bu istekler genelde sözde kalıyor… Eminim buna sizler de şahit oluyorsunuzdur. Belki de, siz de o kişilerden birisinizdir. Ben de öyleydim…
Ama, çok şükür, küçük denebilecek yaşlarda amaçlarıma ve
hayallerime sadık kalma konusunda bilinçlendim.
Denizcilik hedefini kendime koyduğumda 19 yaşımdaydım… Sonrasında,
bu hayalimden hiç vazgeçmedim. Elbette ki, her hedefe odaklı yolculukta inişler
ve çıkışlar oluyor. Bazen, moraliniz çok düşük oluyor, vazgeçesiniz geliyor.
Ama, o kırılma anını bir kere atlattınız mı, bundan sonraki moral kayıpları
sizi hiç etkilemiyor. Hedefinizle aranızdaki engeller flulaşıyor, bazıları ise
gözünüzün önünde eriyip gidiyor…
1999 yılında yelkenle ilk bire bir tecrübemi yaşadıktan
sonra kafama koymuştum: “bir gün bir yelkenlim olacaktı”. Bundan sonra,
harçlıklarımdan ve işe başladıktan sonra maaşımdan para biriktirmeye başladım.
Yıl 2010… Sonunda bir yelkenli teknem oldu. Onunla ilk
tecrübemi, kısa da olsa Slovenya – İzola’da Adriyatik Denizi’ne açılarak
yaşadım. Tekneyi marinaya bağladığımızda ise biraz kendimi dinledim. Bir
hayalime ulaşmış olsam da, enteresan şekilde tedirginlik hissediyordum.
Sonuçta, alışık olduğum kara hayatından farklı bir dünyaya adım atmıştım.
Ben ve arkadaşım teknenin İzola – İstanbul rotasına eşlik
etmek için niyetlenmiş şekilde Slovenya’ya gitmiştik; fakat, birer beyaz yakalı
olarak istediğimiz kadar izin alma şansımız olmamıştı ve Türkiye’ye dönüş
yapmak zorunda kalmıştık. Ancak, kaptanlar tekneyi Çeşme’ye getirdiklerinde
hemen uçağa atladım ve onlarla Çeşme-İstanbul rotası için hazırlıklara
başladık. Yine kendimi dinledim: tedirgindim ama bu sefer tatlı heyecan da
kendini göstermeye başlamıştı…
Açık Denizler... |
Rüzgar ve dalga kafadan geldiğinden, yaklaşık 70 saatlik bir
seyahat sonrasında Pendik Marina’ya bağlandık. O anı çok iyi hatırlıyorum. Hava
kötüydü ve bizi çok zorlamıştı. Oldukça uykusuzduk. Karaya adımımı atarken, bir
kurtuluş edasıyla yüzüm gülüyordu. Kendi kendime kızıyordum: “Neden böyle bir
işe girersin ki be oğlum? Rahat rahat yaşamak varken, nedir bu havalarla
boğuşmak?”. Ne zaman ki, pontonda iki adım attım, içimi bir özlem kapladı…
Dönüp tekneme baktım… İnanılmaz derecede hüzün vardı içimde… Eve dönerken,
kafamda takvimimi irdeliyordum; bir daha ne zaman denize açılabileceğimi tespit
etmek istiyordum bir an önce.
Paşalimanı Koyu ve Le Petit Prince 1 |
Gel zaman git zaman, bu kısa rotalar beni mutlu etmemeye
başladı. Hemen bir Trilye, sonrasında da Paşalimanı Adası rotası ayarladım
kendime. Uzun rotalar hoşuma gidiyordu. Ama, bir kere içimdeki psikolojik
engeli kırmıştım ya, daha uzun rotalar hakkında planlar yapıyordum her
seferinde. Bu bana geliştiğimi hissettiriyordu…
Atlantik Okyanus'unda düşünceli ben... |
İşte o an aklıma şu soru geldi… Nasıl oldu da bu kadar kısa
zamanda böyle keskin değişiklikler, gelişimler tecrübe etmiştim?... Nasıl oldu
da bu gibi bir tecrübeyi normal hayatımda yaşayamamıştım?...
Bu soruların cevabı, bir sonraki yazımda…
Sevgi ve Saygıyla,
Emre Başkan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder